Retinol, herkesin konuştuğu ama çoğunun korktuğu bir içerik.
Cilt bakımına yeni başlayanların çoğu için retinol, “kızarma, soyulma, tahriş” gibi kelimelerle anılıyor.
Oysa bu etkiler retinolün kendisinden değil, formülün nasıl hazırlandığından kaynaklanıyor.
Doğru oranda, destekleyici içeriklerle bir araya getirildiğinde retinol; cildi yormadan yenilemenin en etkili yollarından biri olabilir.
Retinol aslında sabır isteyen bir bileşen.
Cilt, retinole zamanla alışır. Bu süreçte onu desteklemek, bariyeri güçlendirmek gerekir.
İçeriğinde peptit, aloe vera, niacinamide gibi yatıştırıcı bileşenler bulunan serumlar, bu geçişi konforlu hale getirir.
Böylece kızarma ya da pullanma olmadan retinolün “pürüzsüzleştirme” etkisinden faydalanmak mümkün olur.

Retinol tahriş eder mi? Formül farkı her şeyi değiştirir.
Yüksek oranlar, yanlış pH veya yağ bazlı ağır yapılar retinolu sertleştirir.
Ama su bazlı, hafif ve bariyer dostu retinol serumlar cildi zorlamaz, aksine yenilenmeyi destekler.
Küçük ama doğru adımlarla ilerlemek, işte retinolün gerçek gücü burada gizlidir.
Cilt bakımında denge, sakin bir ilerleyiştir.
Retinol, panik değil sabır ister.
Hassas ciltlerde bile doğru içeriklerle birleştirildiğinde, cildin yenilenme döngüsünü destekleyen sessiz bir yardımcıya dönüşür.
Belki de retinolden korkmak yerine, doğru formülü seçmeyi öğrenmek gerekir.




